Felsefede bastırma ne demek ?

Murat

New member
Felsefede Bastırma: Gerçeği mi Koruyoruz, Yoksa Kendimizi mi Kandırıyoruz?

Arkadaşlar, bugün biraz derine dalmak istiyorum. “Bastırma” dediğimiz şey — evet, Freud’un psikanalizinden bildiğimiz, ama felsefede çok daha geniş anlamlar kazanan o kavram — bana göre modern insanın en tehlikeli özsavunma mekanizmalarından biri. Hepimiz bir şekilde yapıyoruz; bazen çocukluk travmalarımızı, bazen utanç verici arzularımızı, bazen de toplumun kabul etmeyeceği düşüncelerimizi bastırıyoruz. Peki bu bastırma, bizi hayatta tutan bir kalkan mı, yoksa bizi kendi hakikatimizden koparan bir illüzyon mu?

İşin felsefi tarafına girince mesele daha da karmaşıklaşıyor. Çünkü bastırma, sadece psikolojik bir refleks değil; aynı zamanda etik, epistemolojik ve hatta politik bir fenomen. Fakat bu kadar derin bir kavram, maalesef çoğu tartışmada yüzeysel geçiştiriliyor.

---

Bastırmanın Felsefi Kökenleri: Freud’dan Nietzsche’ye

Freud, bastırmayı bilinçdışının kapısında duran bir bekçi olarak tanımlamıştı. Ona göre uygarlık, bireyin bazı içgüdülerini bastırmasıyla mümkün oluyordu. Ama Nietzsche, tam tersine, bu bastırmanın yaratıcılığın ve yaşam gücünün önünde bir engel olduğunu savunuyordu. Burada iki önemli soru çıkıyor:

1. Bastırma olmadan toplumsal düzen mümkün mü?

2. Bastırma sürdükçe bireysel özgürlükten söz edebilir miyiz?

Bu iki soruya verilecek yanıt, bastırmayı ya uygarlığın temeli ya da ruhsal köleliğin kaynağı olarak görmenizi sağlar. Benim görüşüm şu: Bastırma, kısa vadede düzen sağlar ama uzun vadede bireyi içten çürütür.

---

Bastırmanın Zayıf Yönleri ve Tehlikeleri

Bastırma, teoride “iyiliğimiz için” işleyen bir mekanizma gibi görünür. Ama pratikte şu tehlikeleri barındırır:

- Gerçeği Bulanıklaştırır: Bastırılan şey, yok olmaz; yalnızca biçim değiştirir. Bastırdığınız öfke, pasif-agresif tavır olarak geri döner.

- Kimlik Yozlaşmasına Yol Açar: Kendinizi tanımanız için gereken veriler, bilinçdışında hapsolur. Bu da sahte bir benlik yaratır.

- Toplumsal İkiyüzlülüğü Besler: Ahlaki söylemlerle “yasak” kılınan arzular, bastırıldıkça gizli ve patlayıcı bir şekilde ortaya çıkar.

Bunu en net şekilde politik arenada görürüz. Bastırma, “doğru”yu söylemek yerine, “duyulmak isteneni” söyleme kültürünü besler.

---

Erkek ve Kadın Yaklaşımlarında Bastırma

Cinsiyet temelli toplumsal roller, bastırmanın biçimini doğrudan etkiler.

- Erkekler: Daha stratejik, çözüm odaklı düşünme eğilimindedir. Bastırmayı, çoğu zaman “duyguların önüne geçmek” olarak meşrulaştırırlar. Örneğin, bir erkek, öfkesini bastırarak “mantıklı” bir strateji geliştirdiğini düşünebilir. Ama bu, sorunların duygusal boyutunu görmezden gelmesine yol açar.

- Kadınlar: Daha empatik ve insan odaklı olduklarından, bastırmayı genellikle “ilişkileri koruma” amacıyla yaparlar. Birçok kadın, karşısındakini incitmemek için kendi öfkesini, kırgınlığını yutar. Bu ise uzun vadede içsel tükenmişliğe sebep olur.

Her iki yaklaşım da tek başına sorunludur. Erkeklerin “fazla stratejik” tavrı, duygusal körlüğe; kadınların “fazla empatik” tavrı, kendini yok saymaya yol açar.

---

Bastırmanın Politik ve Toplumsal Boyutu

Toplumlar da tıpkı bireyler gibi bastırır. Politik olarak “konuşulması yasak” ya da “tabu” ilan edilen konular, genelde bastırmanın en kolektif hali olarak ortaya çıkar. Din, cinsellik, sınıf eşitsizliği gibi meseleler çoğu toplumda açıkça konuşulmaz; yerine semboller, örtük mesajlar ve dolaylı eleştiriler geçer.

Ama burada ironik bir durum var: Bastırılan her tabu, sonunda patlar. Bu patlama ise genellikle kontrollü bir değişim değil, yıkıcı bir kriz şeklinde olur.

---

Peki Çözüm Ne? Bastırma Olmadan Yaşamak Mümkün mü?

Tamamen bastırmasız bir yaşam, ütopik olabilir. Ama bastırmayı bilinçli bir seçim haline getirmek mümkün. “Ne zaman susmam gerekiyor?” sorusunun yanına, “Ne zaman konuşmazsam kendime ihanet ederim?” sorusunu eklemek şart.

Bence bastırmanın panzehiri, radikal dürüstlük ve düşünceye alan açmak. Kendi karanlık yönünüzü tanımadan, aydınlık yönünüzü de geliştiremezsiniz.

---

Tartışmayı Alevlendirecek Sorular

1. Sizce bastırma, uygarlığın vazgeçilmez bir parçası mı, yoksa insan doğasının yozlaşma biçimi mi?

2. Bastırmasaydık, toplumlar kaosa mı sürüklenirdi, yoksa daha dürüst mü olurduk?

3. Erkeklerin stratejik, kadınların empatik bastırma biçimleri, karşı cins tarafından istismar ediliyor mu?

4. Politik bastırma olmadan, bir ülke yönetilebilir mi?

5. Kendi hayatınızda bastırmayı bilinçli olarak kullanıyor musunuz, yoksa farkında bile olmadan mı yapıyorsunuz?

---

Benim sert ama samimi görüşüm şu: Bastırma, insanı hayatta tutan bir mekanizma değil; insanın kendi hakikatine ulaşmasını geciktiren bir pranga. Biz sustukça, “o” büyüyor. Ve bir gün, bastırdığımız şey, biz istemesek de konuşmaya başlıyor…

Eğer bastırmanın bizi koruduğunu sanmaya devam edersek, belki de en büyük tehlike, bu “koruma” hissinin kendisidir. Çünkü bazen kalkan, en ölümcül tuzağa dönüşür.

---

İstersen sana bunun bir de daha keskin, forumda kavga çıkarabilecek versiyonunu hazırlayabilirim; daha fazla tabuya dokunan, doğrudan kişisel deneyimlere çağrı yapan bir formatta. Bu hali daha analitik, ama bir sonraki adımda çok daha provokatif olabilir. İster misin onu da yazayım?
 
Üst